Kaygı; kişinin bir duruma veya olaya karşı gözle görülebilir bir rahatsızlık olmayan endişe ve duygu halidir.
Kaygı seviyenizin artması hayatınızda bazı olumsuz sonuçlar meydana getirebilir .
Kaygıyı mümkün olduğu kadar en aza indirgemeye çalışmanız ve kaygı ile baş edemediğiniz durumlarda alanında uzman kişilerden yardım almayı ihmal etmemeniz gerekir.
Aramızda endişelenmeyen ya da kaygılanmayan kimse var mı?
Bu soruya vereceğimiz yanıt “hayır” dır.
Çünkü hayatımızın herhangi bir aşamasında hiç kaygılanmamış olmak mümkün değil.
Toplumdaki çoğu insan hemen her gün endişeleniyor.
Hepimiz zaman zaman hayatın koşuşturmacasında(sağlık sorunu, iş stresi, aile problemleri ,okul stresi gibi) kaygılar yaşayabiliyoruz, bu durumun doğal olduğunu unutmayın.
Kaygı duyduğumuz bu durumlarda kalp çarpıntısının olması, titremeniz ve terlemeniz çok normal bir durum.
Herkesin bu süreçten geçtiğini bilmenizde fayda var.
Kaygı bozukluğu ise yaşanılan kaygı durumunun aşırı derecede hissedilmesi,sık sık tekrar etmesi ve hayatın kalitesini düşürecek duruma gelmesidir.
Kaygı bozukluğu yaşayan kişiler bu durumla mücadele etmekte zorlanırlar, aşırı paniklerler ve hiç geçmeyecekmiş gibi hissederler.
Bu duyguların tekrar etmemesi için kendi yaşamlarını kısıtlayabilirler.
Kaygılı insanlar için dış dünya aşırı derecede tehlikelidir ve bu tehlikelerle baş edecek kadar başarılı olmadıklarını düşünürler.
Bu kişiler kaygılarını yönetmekte çok zorlanırlar.
Bu kadar uzun süren kaygı vücuda da zarar verir.
Peki kaygı performansı arttırır mı? Başarı için kaygı gerekli midir?
Belli düzeyde ve abartılmayan kaygı doğaldır.
Performansımızın yükselmesinde etkilidir.
Orta ve hafif düzeyde yaşanan kaygı dikkatimizi geliştirir ve olaylara uygun tepki vermemizde fayda sağlar.
Kaygı düzeyi normal olan insanların başa çıkma becerileri daha yüksektir.
Kaygı ile baş edemeyen kişiler ise yoğun stres altındadır, her an bir şey olacakmış gibi bir duygu içerisindedirler ve kendilerini sürekli huzursuz hissederler.
Kaygı bir yere kadar kişinin motivasyonunu arttırır.
Fakat kaygı arttığı zaman odaklanmada ciddi anlamda problem meydana gelebilmektedir.
Tüm duygular gibi ‘kaygı’ da yaşanması gereken önemli duygulardan biridir.
Ancak önemli olan şey kaygıyı hayatının her aşamasına taşımak değil, ihtiyaç duyulan zamanlarda kaygıyı yaşamaktır.
Yani dengeli bir şekilde, doğru yerde ve doğru zamanda.
Hedefimiz kaygıyı tamamen ortadan kaldırmak değil, işlevsel bir düzeyde tutabilmektir.
Kaygı yaşayan kişilerde hangi belirtiler gözlenir?
Kaygı yaşayan kişilerde belli davranış kalıpları oluşur.
Kişinin gözleri kocaman açılır, gerginlik hali mevcuttur, kalbi çok hızlı çarpar, başı döner, elleri terler, derin derin nefes almaya çalışır, midesi bulanır, karnı ağrır ve sık sık idrara gitme ihtiyacı hisseder.
Kaygı yaşamımızı nasıl etkiler?
İnsan ilişkilerimizi ve sosyal hayatımızı etkiler.
İnsanların hakkımızda ne düşündüğüyle ilgili korkuları tetikler.
Kaygılarımız korkularımızı tetikler ve yaşam kalitemizi düşürür.
Kaygı bozukluğu hayatımızı kısıtlayan bir hastalıktır.
Eğer kaygı bozukluğu yaşayan kişiler varsa çevremizde yapmamız gereken ilk şey onu ciddiye almaktır ve dinlemektir.
İkinci aşamada da uzman kişiler tarafından destek almaya yönlendirmektir.
Kişiye önyargıyla yaklaşmak yerine onun yanında olduğunu ve onu desteklediğimizi söylemek sağlıklı bir davranıştır.
Son olarak eserlerinde yoğun bir şekilde kaygıyı ele alan Edvard Munch’ın “Çığlık” isimli eserini ele almakta fayda var.
Edvard Munch, Norveçli ekspresyonist bir ressamdır.
Munch, resimlerinde ölüm, yalnızlık, melankoli, aşk gibi konuları dramatik bir şekilde ele almıştır.
Çocuk yaşta annesini ve kız kardeşini kaybetmesiyle birlikte travmatik bir çocukluk yaşamış ve yaşadıklarını eserlerine yansıtmıştır.
Dünyaca ünlü “Çığlık” tablosuyla bilinen Munch’ın yüzlerce eseri vardır.
Munch’un en ünlü eseri olan Çığlık’ta hayatı boyunca deneyimlediği travmalar vardır ve bu eserde dramatik bakış açısına yer vermiştir.
Çığlık tablosunun aslında birçok anlamı vardır.
Doğanın çığlığı, insanın çığlığı, yalnızlık duygusu, panik atak duygusu, yoğun kaygı hali, ölüm hissi, terk edilme duygusu gibi birçok psikolojik soruna değinmiştir.
Munch hayatının son günlerinde yaşadığı yoğun ve karmaşık duygular sebebiyle hastaneye yatırılmış ve yaşadığı duyguları şu sözleriyle anlatmıştır :
“Verebileceğim tek şey tablolarım, onlar olmadan ben bir hiçim.”
Edvard Munch’ın kaygıyı yansıtan çok değerli “Çığlık” tablosu